Canım heveskar arkadaşlarım, Nilüfer
İstanbul,24 Aralık 2020
Canım heveskar arkadaşlarım,
Birine mektup yazmayalı bir kırk yıl olmuştur sanırım, nihayet makamı hakkında ilk mektubumu yazana dek tabii; sayenizde mektuplaşmanın keyfini, hatta daha pek çok şeyi birden hatırladım. On dört on beş yaşlarımdayken yabancı dilimin gelişmesi için gittiğimiz kampta edindiğim Alman kız arkadaşlarımdan, evdekiler ancak o kadarına izin veriyordu, gizlice yazıştığım Karlheinz’dan ve başka bir ülkede çalışan ilk sevgilimden gelen mektupları okur gibi heyecanlandım mektuplarınızı okurken. Anneler dert yesin yarım yarım dört yesin misali, yaşça hepinizden büyük olmanın meyvesini yiyorum şimdi, varlığınızdan bakış açısı ve bilgilerinizden öyle çok ilham aldım ki. Beraberliğimiz süresince hep çok heyecanlıydım, zoomdan ne kadar görünüyordu bilmem ama her seferinde bir şeyler anlatırken yüzüme ateş basıyor, al al oluyordum, ezcümle uzun zamandır böyle tatlı bir heyecan yaşamamıştım.
Başa dönecek olursam sizlerle karşılaşmamın mucizevi hikayesini yeniden anlatmak istiyorum, Eylül ayı ortalarında Zehra İpşiroğlu’nun sosyal medyada öğrenilmiş ve öğretilmiş erkeklik şiddeti hakkında hazırladığı bir araştırmaya yaptığım yorum üzerine kendisiyle yazışmaya başladık. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım kısa oyun metnini kendisine gönderdiğimde, oyunumu beğendiğini, mimar olmam sebebiyle yazılarımın kendine has bir kurgusu olduğunu söylemiş ve muhtemelen yazışmalar sırasında tiyatroya karşı bitmeyen hevesimi sezinlediğinden bana, ‘’Nilüfer Hanım size Kritik Kolektif’in “Heveskar Seyirciler” projesine başvurmanızı tavsiye ederim” demişti. Projenin adı bile benim için başlı başına heyecan vericiydi, hemen kendimi tanıtan kısa bir metin yazdım. Kabul edildiğim cevabının, uzun zamandır takip edip okuduğum, Mimesis dergisinin “Tiyatro üzerine mektuplaşmalar” köşesinin diğer yazarı, Eylem Ejder’den gelmesi, tabiri caiz ise coşturdu beni. Eylem’in bana yazdığı, “Siz kendinizi anlatırken sayısız mevsim meyve vermiş, ama her defasında sanki ilk kez açıyormuş gibi heyecanlı engin bir ağaçla karşılaştığımı hissettim” cümlesi coşmakta ne kadar haklı olduğumu anlatır belki. Eylem’ciğim ben de sende katman katman yaprakları olan, açıldıkça daha güzel kokan, her perspektiften başka bir estetiği ve güzelliği olan bir gül gördüm. Uzun zamandır susuz kalmış boynu bükük çiçekler gibi yazmaya öyle hasrettim ki, yazmamız için bize verdiğin motivasyona çok ihtiyacım vardı. İletişim grubumuz kurulduğunda ve ardından 9 Ekim’de ilk toplantımızı yaptığımızda, tiyatro ile seyirciden öte ilgilenmeye başladığım ilk günden beri adını duyduğum ve nihayet tanışacağım Handan Salta, gücünü aldığı muhteşem mizah duygusuyla, kanlı canlı karşımdaydı. Nihayet Makamı için Fişekhane’de ilk buluştuğumuz gün gruba ben geldim diye mesaj attığımda “o kırmızı pantolonlu siz misiniz?” diye soran ve evet dediğimde kocaman bir kahkaha atan Handan’cığım ☺ işte bu dedim, çok eğlenceli şahane bir çalışma olacak. İtiraf ediyorum o gün siz hepiniz aynı yönde trene binerken aklım sizde kalmıştı.
Ben yaz aylarında planladığım seyahatimden dolayı Şatonun Altında, Moda çay bahçesi buluşması ve Nihayet Makamı ekibiyle olan toplantıyı kaçırdım, ama daha sonra aramızdaki sıcaklığı yakalamak, sizleri özlemek, saatler boyu hiç sıkılmadan sohbetler etmek çabucak hayatımın bir parçası oldu. Aslı’cığım senin de dediğin gibi aynı yaş grubuna dahil olmamız sebebiyle, gerçi bu laf bana bayağı bir torpil geçmek oluyor, en çok iletişimi seninle kurdum. Bir şeyleri çözemediğimde, özellikle teknik olanları, hemen telefona sarılıp seni arıyordum, o aralarda yaptığımız minik sohbetler artık doğalım olmuştu. Bu gruptaki kadınların zaten ortak özelliği olan zeka, senin de gözlerinden fışkırıyor ve yüksek enerjinle tüm hayallerini gerçekleştireceğini biliyorum. Çingeneler hakkında araştırma yaparken lütfen beni de aramayı unutma, telefonlaşmak için bol sebebimiz olsun, ayrıca en sevdiğim konudur Romanlar☺ Beyza’cığım (Doğan) konuşma grubumuzun ilk kurulduğu gün sen Cinema Paradiso afişini profil resmi yapmadan hemen az önce o filmi düşünüyordum. Ben işin başında, biz nasıl bir bağ kuracağız acaba diye, merak ederken, meğer o bağ çoktan kurulmuş bile. Hazzopulo pasajında kahve içip fal baktığımızda senin o güçlü iç görünü, insanları en derinlerine kadar dinleyen, hisseden hassasiyetini zaten biliyordum diye düşündüm. Mektubundaki “bir caddenin iki ucunu tutmuş Nilüfer” ifadesi beni nasıl da ağlattı, o güzel şiirsel dilin ile harika eserler üreteceğine inancım tam. Sayende doodle diye bir uygulamadan da haberdar olduk, herkesten bir parça teknolojik ilerleme motivasyonu aldım. Beyza’cığım (İyitütüncü) seninle “Mücbir Sebep” izlerken baş başa deneyimimiz oldu, gösteriye girerken gökkuşağı heyecanımız ve çıkışta kahve içerkenki sohbetimiz benim açımdan bilgilendirici, çok samimi ve kırk yıllık arkadaşlık gibiydi, bana yakıştırdığın Lavinia gibi burada kendi sesimi bulmuş olmayı diliyorum. Senin iyi bir İngilizce öğretmeni olacağın kadar, iyi bir dans eğitmeni de olacağını hayal ettim o gün. Ebru’cuğum sen, benim için “ben sadece bir seyirciyim” ama diye başlayıp, en parlak ve düşünülmemiş açıları dile getiren kişi olacaksın bu grupta. Kesinlikle bir seyirciden fazlası olduğunu ve tiyatro için yazarsan çok başarılı olacağını düşünüyorum, öğrencin olacak kadar şanslı olmak isterdim. Pelin’ciğim grubumuzun en genci, en heyecanlısı ve en tatlısı sensin dersem diğer arkadaşlarım alınmaz inşallah. Hazzopulo pasajında kahve içtiğimiz gün benim bile farkında olmadan yaptığım şefkat hareketini mektubunda ne de güzel dile getirmişsin, ben de sendeki yaşama aşkı ve coşkuya bayılıyorum. Ayrıca sosyal medya hesapları için verdiğin emeği yürekten alkışlıyorum. Buradaki kolektif alana katkı sağlayan herkese de aynı şekilde sevgilerimi iletiyorum. Zeynep’ciğim (Erdoğan) grubumuzun ikinci en genç üyesi ve değerli meslektaşım, ne güzel ifade etmişsin mektubunda kendi deneyimlerimiz ile kurgusal olan arasında bağ kurmanın yapısal bir beceri gerektirdiğini, senin çok iyi bir mimar ve yanısıra iyi bir yazın insanı olacağından eminim. Maral’cığım seni heveskarlardan önce BGST’nin Zabel oyununda izlemiştim, ama ilk toplantıda sen olduğunu anlayamamıştım sadece ne kadar güzel bir ses tonun olduğunu düşünmüştüm, daha sonra oyunu internet üzerinden tekrar izlediğimde oyunculuğunla dönüştürdüğün bambaşka Maral’lar gördüm, beraber daha fazla oyun izlemek ve fikir alışverişinde bulunmak isterdim. Zeynep’ciğim (Taç) seninle temas hep bir dinginlik hissettirdi bana, en çok da kendi hayatındaki mücbir sebepleri aşma biçimine hayran kaldım diyebilirim, hassasiyetlerin ve temas ettiklerine değer verişin, emeği sevme biçimin, nezaketin ilham veriyor. İmge’ciğim kendimizi tanıttığımız ilk gün ortak müşterekimiz olduğunu görmek senin ne kadar iyi bir yazar olduğunu anlamak anlamına gelmişti benim için; gönül isterdi ki yoğunluğundan biraz daha zaman artsa ve bizimle yazıların ve fikirlerinle daha çok birlikte olabilseydin, yazdığın monolog ilerdeki başarılarını müjdeleyecek kadar güzeldi çünkü. Pandemi senesinin bu kadar kaliteli ve verimli geçeceğini daha önce söyleseler asla inanmazdım, sıkışıklıkların bazen en güzel yaratımların toprağı olduğunu zorlukların nasıl fırsata dönüşeceğinin en güzel örneği idi heveskar seyirciler.
Son sözüm olarak sevgili Eylem ve Handan hepimize olan eşit mesafeniz, bir kalıba bağlı kalmadan özgün ve bağımsız kalmamızı teşvik eden yönetim biçiminiz, işinize olan sevgi ve saygınız, bakış açınız, profesyonelliğiniz ve mütevazılığınız ile size heveskar demek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama içinizdeki heveslerin hiç sönmemesi ve bizim gibi daha pek çok heveskar ile güzel işler yapmanızı tüm kalbimle dilerim. İyi ki Kritik Kolektif ve tüm ekiple yolum kesişti, ilham kaynağı oldunuz, burada kendimi ifade ettim, şifa buldum, hepinizi çok seviyorum, lütfen ayrılmayalım. Nilüfer