Sevgili Heveskârlar, Aslı Sarıoğlu

Sevgili Heveskârlar,

Ekim’in başında hiçbirinizi tanımıyordum. 30 Eylül’de “Kritik Kolektif’ten Açık Çağrı” haberini okudum Mesele’de. Salgın koşulları çok şeyi zorlaştırıyor, işi, günlük yaşamı, geçinmeyi… Benim için de o gün iş nedeniyle yerime sığamadığım, salgın koşullarından kimselere de ulaşamadığım bir gündü. Salgın sokağı, arkadaşları uzaklaştırırken, işin tüm güne yayılarak hayatımın tamamını kaplamasını sağlamıştı. Sorunlar hakkında düşünmekten kaçmak için iyice de bir yöntemdi üstelik. Ama iş hayatınız olunca oradaki minicik meseleler bile canınızı fena sıkıyor. Öyle bir günde heveskâr seyirciler çağrısıyla karşılaştım. Yazmayı, hikaye, şiir, roman okumayı seviyordum ama diğer taraftan izleyicilik dışında tiyatroyla alakam yoktu. Bu nedenle ilanı gösteren eşim aynı zamanda başvurum konusunda cesaretlendirdi de. 

İlan başından sonuna hayal gibiydi. İki ay boyunca her hafta bir oyun izlenecek, oyunlar üzerine sohbetler edilecek, buluşmalara deneyimli akademisyenler, eleştirmenler ve tiyatrocular gelecek. Biletler hatta oyun sonrasındaki çaylar bile kritik kolektiften olacak. Kısa hayat hikâyemizle başvuracağız, kabul edilirsek hep birlikte hem izleyip hem sohbet edip hem de yazacağız. Böyle bir ilana kimler kimler başvurur, bana olumlu cevap gelmez, diyerek yaptım başvurumu. 

6 Ekim’de cevap geldi, heveskârlardan biri de ben olmuştum. Cevabı bir gün sonra sabah gördüm, heyecanı ve neşesi tüm günüme sindi. İyi bir başlangıç oldu benim için. Devamı da birçok açıdan hem saat gibi tıkır tıkır işledi hem de hayatımızın tamamını etkileyecek önemli hatıralar ve anlamlar oluşturdu. 

Handan, Eylem, saat gibi tıkır tıkır işlemesinin başlıca failleri sizlersiniz. Hazırladığınız bu projenin iki temel niteliği vardı bence. Bunlardan biri düzenli olması, ikincisi bu düzenin gerçekleştirilme sürecinde baskıcı ya da üstten bir tutuma girmemeniz. Bu tür organizasyonlar hâkimiyet alanı olarak çok uygun koşullar sunar. Sizin yaptığınız gibi sakince ve de neşeyle yönlendirebilmek pek zordur. Bunu layıkıyla başardınız. 

Heveskâr kız kardeşlerim, sizlere rastlamak ne güzel renkler kattı hayatıma. Salgın eve kapatmışken böylesine, sizleri tanımak, teker teker anlamaya çalışmak ve sevmek ne güzel oldu. Gerçekten hep birlikte nasıl da bir gökkuşağı olduk. Hiçbir şey bitmiyor bence, hem birlikte hem de ayrı ayrı hikâyeler yaşayacağız. Bir kısmı benim hayalim, tahminim, umudum sizinle ilgili, bir kısmı illa ki gerçek, gelecek.

Hadi biraz paylaşayım sizlerle ilgili tahminlerimi… 

İlk önce yaşdaş kız kardeşlerimden başlayayım, yaştan ötürü benim için torpilliler pek tabii ki☺… Nilüfer, sen çok isabetli yorumlar yapan bir astrolog olacaksın. Hem de uzun bir zaman sonra değil ha. Önümüzdeki seneye aylık burç yorumlarımı senin youtube kanalından izleyeceğim. Bu kanalı kurarken bizim kızlardan yardım alacaksın. İsmini bile bizden birileri önerecek. Çizimlerinden oluşacak burçların simgeleri. Bu yönüyle de ayrılacak diğerlerinden…

Zeynep Taç, senin huzurun devam edecek. Öyle güzel ki yaşamına kattığın huzur, her yorumuna her bakışına siniyordu burada da. Bir de köpeklerinde aklım kaldı. Şu salgın bittikten sonra bir gün davet bekliyorum evine; köpeklerinle ve huzurunla tanışmak için.

Hadi şimdi en küçüğe geçeyim. Zeynep Erdoğan sensin en küçük, değil mi? Nedense peyzaj mimarlığından çok tiyatro yapacakmışsın gibi geliyor Zeynep. Tiyatro’da da sahne arkasında yer alacakmışsın gibi. Oyununu izlemedim, izleseydim sahnede olmanla ilgili de bir yorumum olurdu. Ama isabetli, zekice yorumlarını okudum, dinledim. Keşke izleseydim seni sahnede. Önümüzdeki seneye oyun oynarsan eğer bizi de çağırır mısın?

Pelin, coşkulu, hayat dolusun. Elin, kolun, bedenin ve tüm varlığınla konuşuyorsun. Ne yaparsan eminim ki tüm varlığını katacaksın, ne yaparsan o çok sahici olacak. Sanatın birçok unsurunu birleştireceğin bir işin olmasını ümit ediyorum. Böyle çok mutlu olacağını düşünüyorum nedense.

İmgecim, sen çalışmaya başladın. İş çok da zamanını alıyor, görüyorum. Yazdığın monoloğu çok sevdim. Zaten işin de kalem ustalığı gerektiriyor, besleyecektir kalemini. Bir minik risk barındırır belki, duyguları kolayından yakalamayı öğreneceksin dizilerde, mecbursun. Hayatın ritmi hem daha ağır hem çok daha karmaşık. Kalemini serbest bırak, kimi zaman kendin için de yazmayı ihmal etme. 

Ebru, burada senin minik bir parçanı tanıdık gibi geliyor. Daha çoook şey var geride ve biz dağın ucunu gördük sadece. İyi bir hocasındır ama daha birçok şey yapıyorsundur illa ki, değil mi? Hayat senin önüne yollarını sersin, kolaylasın; sen zaten kalanını yapar, güzelleştirirsin.

Maral, Zabel’de oynadığını duyunca –o ilk çevrimiçi toplantımızda- ne heyecanlanmıştım. Toplantı bitiminde Cenk’e gidip anlatmış, ya kimler kimler var orada diye senden bahsetmiştim. Sonra yakın zamanda K’nın Sesi’nde “Kendime Mahsus Bir Odam Olsa”da seni dinledim. Çok da sevdim. Hem Nihayet Makamını hem İstanbul’un 1920’lerdeki halini hatırladım, bugüne de güzel bir selam çakmışsınız. Senin nice oyunlarını seyredeceğiz, eminim. 

Beyza İyitütüncü, seni de az tanıdık. Bir kerecik bile dansını canlı izlemek isterdim, salgın koşulları izin vermedi. Olmasaydı illa ki izlerdik. Nihayet Makamı’ndan dönüşte metroda sohbetimizi hatırlıyorum. Ne güzel gençler diye düşünmüştüm, ne zengin, renkli dünyaları var; hem de ne kadar aklı başındalar…  Bu daha başlangıç evet, daha nice danslar edeceksin ve izleyeceğiz bizler de…

Beyza Doğan, senin şair olduğunu biliyorum, bize ulaştığın şiirlerini çok seviyorum. Israr edersen çok güzel hikâyeler ve belki ileride romanlar yazacak bir yazar olacağını hayal ediyorum, umut ediyorum. Kendinde ısrar et ne olur. Biz kadınlar kolayından satıyoruz, kurban ediyoruz günlük hayata tutkularımızı, yapma. Kaleminde kelimelerin rengini ve heyecanı gördüm, bu çok şeydir, inan bana.

Eylem, ejderha kadın. Çoğaltmak için önce mayayı çaldınız sonra da dantel gibi işlediniz burayı. Buradaki kadınların hepsi güçlü karakterliydi. Bir sürü kursta insanlar bir araya gelirler ama sadece bir araya gelirler. Senin ejderha kanatların sayesinde burada daha fazlası oldu. Şimdi kimse gitmek istemiyor. Gördünüz mü yaptığınızı? Bir oyunu, gösteriyi, metni anlatırken, eleştirirken, tanımlarkenki halin pek güzel. Bir tarafından tutup önce usul usul yeniden anlamlandırıyorsun, senin sözlerinde yeniden ürüyor her neyi anlatıyorsan. Eleştirinin üzerine konuştuğu işi nasıl çoğaltabildiğini senin tanımlarında gördüm. Bir de her ikiniz Handan da sen de çok çok samimisiniz. Oyun izlerken, eleştirirken, oyuncularla sohbet ederken. Sizleri tanımadan önce eleştirmen deyince bir adım geriye çekilir öyle okumaya başlardım yazıları. Bir otorite gibi. Büyük hataymış, sizi tanıyınca anladım. 

Handan, deli kadınsın sen de benim gibi. Dansöz oyunundan sonraki sohbetimizde anladım bunu. Ne ucu bucağı cesaretli, hayat dolu ve de neşeli bir sohbetti. Dilinin kovuğu samimiyetin olunca her türlü eleştirin bal börek gibi kabul ediliyor. Ürünü eleştirmek oynayanı, yazanı da rahatlatan ve aynı zamanda çoğaltan bir şey. Benim için bir hayat dersi de içeriyor. Daha önce Mesele’ye okuduğum kitaplara ilişkin yazılar da yazıyordum. Sevmediğim kitaplar için yazamıyordum ama… Sanki sevmediğim kısımları okuyunca yazar üzülecekmiş gibi geliyordu ama öyle olmuyormuş. Sağ ol sayende anladım. 

İyi ki iyi ki tanıdım sizleri… Böyle bir tecrübem daha oldu, daha kısa süreli ama. 2010 yılında Nusaybin’de Kadın Festivali’ne gitmiştim. Bir hafta kalmıştık sadece. Herkes bildiği kadarını bir diğerine anlatmıştı. Hep beraber evlerde kalmış, hep beraber yiyip içmiştik. Ben oralı kadınların hayata bağlılığını çok sevdim. Galiba oradan sonra bir daha kopamadım Güneydoğu’dan. Hayatım için çok çok önemli bir dönüm noktası oldu. Burada da Nihayet Makamı’ndan hemen sonraki toplantıda buranın da öyle bir etkisi olacağını anladım. Bir oyuna böyle etraflıca bakmayı öğreniyordum, bu bile çok şeydi ama çok daha fazlasını üretiyorduk burada. Kendimizle, kendimizde çoğaltıyorduk oyunu, hemhal oluyorduk. Birimiz, ikimiz yapamazdık bunu, hep birlikte olmanın nadir güzelliğini üretiyorduk. Nadir bir güzellik bu, çoğunlukla hep birlikte kızgınlıklar paylaşıyoruz bugünlerde… O toplantıda ben kendimi oluğu gibi bırakmaya karar verdim sizin yanınızda. Bu yaşa gelince öğreniyorsunuz –genç kız kardeşlerim sözüm sizedir- olduğunuz gibi görünebilmenin rahatlığını. 

En başında sekiz oyun demiştiniz ama bu süreçte çok daha fazla oyun görme imkânı bulduk. Dijital oyunlarla, oyuncularla tanıştık. Dijital oyuncu terimini komik buldum. Ekim ayında beraberce oyunlara gitmeyi çok sevmiştim. Tamam program bitiyor ama şu pandemi bittiğinde arada sırada tekrarlayabilmeyi çok ama pek çok isterim. Oyundan çıktığımızdaki heyecanımız, hep birlikte onu paylaşabilmek, yaşayabilmek çok güzeldi. Hatta en kötü oyundan bile neler çıkarabildik. 

Oyuncularla yapılan çevrimiçi toplantılar müthiş bir buluştu. Herkese birden iyi gelen, hem seyirciyi hem oyuncuyu hem de oyunun kendisini besleyen, bu dönem ne yapılsa en iyi olur tiyatro için sorusuna verilebilecek en iyi yanıtlardan biriydi sanırım. Tabii benim için en güzel sürpriz Şatonun Altında oyuncularıyla yaptığımı toplantıda Gülden Arsal’a yeniden rastlamak oldu. Nusaybin’de başlamıştı arkadaşlığımız…

Moda Çay Bahçesindeki toplantımız da çok güzel geçmişti. Eksik kalan yanlarımızdan biri budur. Keşke daha çok sefer toplanabilseydik karşılıklı. Kelime oyunu ne güzeldi ve bizleri rahatlatıp nerelere götürdü yazdıklarımızı. Dansöz’de Beyza ve ben gelmiştik. İkimiz birden yakın kelimelerden şiir yazmışız, orada söylemiştik birbirimize. Nasıl sevinmiştim bu denk düşmeye. Zübeyde’yle de o gün tanıştık. Keşke o da grupta olsaydı ve daha çok görseydik, biraz daha tanısaydık diye geçmedi değil aklımdan. 

Birçok açıdan fazlası vardı eksiği yoktu bence bu projenin. Neyin daha farklı olmasını isterdim? Sanıyorum dijital oyunlara geçtikten sonra oyunları eş zamanlı izleyemediğimiz için hepsinin üzerinde yeterince duramadık. Çok iş birikti üzerinde konuşacak. İlk başta oyuna gidip hemen arkasından konuşmak, bir şeyler yazmaya çalışmak daha çok bütünlüklü hissetmemi sağlıyordu. Sanki bu son oyunlarda bir yanım eksik kaldı. Bunun dışında hiçbir biçimde içinde olmadan tahmin edemeyeceğim günler yaşattınız bana. Hepinize teşekkür ederim.

Sevdiğim bir kitabı bitirdiğimde çok üzülmem, çünkü bir süre sonra yeniden okuyacağımı bilirim. Sevdiğim filmleri de defalarca izleyebilirim. Sevmek, ruhun bahçesine çiçekler ekmek gibidir, yavaş yavaş ve emek verdikçe güzelleşir. Heveskârlarla kız kardeşliğim de bitmeyecek, biliyorum. Yepyeni ve de salgınsız günler bekliyor bizi. Böyle her hafta buluşamasak da arada sırada birbirimizin aklına düşmeyi çok isterim. Bir de yeniden beraberce oyun izleyip sonrasında uzun uzun konuşmayı. Yeni heveskârlar olsun mutlaka. Onlarla da tanışmayı isterim. Yani tamam, proje bitsin de, biz sürdürelim…

 

 

Aslı Sarıoğlu