Sevgili Heveskarlara, Pelin Çifter

Pelin Çifter

Sevgili Heveskarlara,

“Heveskarlar, beni tam da “Nasıl anlatsam, nereden başlasam?” dediğim bir anda buldu.”    2020 dönemi yaz okulunda Esra Dicle hocamdan aldığım bir ders ve hocamın sınıfa yolladığı bir çağrıyla buluştum heveskarlarla. Daha iyi anlatmak için biraz daha öncesine gitmeliyim. Gelecekte sevdiğim işi yapma konusunda endişelerim vardı ve iki yıl önce bu kaygılarımı, tiyatroyla ilgilendiğim için bu alana en yakın hocama danışma ihtiyacı duydum. Bana rehber oldu da, ihtiyacım dinmedi. Bilirsiniz ya, belirsizlik rahatsız eder çoğu zaman insanı. İki yıl sonra gönderdiği bu çağrı, bu sefer tecrübelerini paylaşmaktan öte “Haydi!” dürtüsü oldu. Heveskar Seyirciler’den biri olabildiğimi haber aldığımda ise memleketten İstanbul’a firar etmiş ve gördüğüm, bulduğum her şeye başvurur, burada kalabilmek için motivasyon arar haldeydim. Öyle de oldu, ilk önce Heveskarlar tuttu elimden. 

İlk buluşmamızda Fişekhane’de “Nihayet Makamı” oyununu izledik. O gün o kadar heyecanlanmıştım ki, baştan ayağa kıyafetlerimi özenle seçip makyajımı yaptım. Sonunda kendim için bir şeyler yapıyor olmak çok güzeldi. Biraz erken vardığımda, “İlk önce ben geldim herhalde” derken Aslı’yla karşılaştım. Aslı, bana çok akrabalarımdan biriyle konuşuyormuş gibi hissettirmişti. Akrabalarıma benzemiyordu ama tavrı ve sıcaklığı bana bu hissi sundu. Daha sonra Handan, Zeynep Erdoğan ve Nilüfer’in orada olduğunu gördük. Handan’ın kahkahalarından bahsetmeden geçemem ve tam o anda, o kahkahalarla ilk defa karşılaştık hepimiz. Hatta şöyle bir sır vereyim, oyunda Handan’ın bir koltuk ötesine oturuyordum ve aslında pandemi sürecinin önlemlerine rağmen yanımdaki seyircinin tepkilerinden mahrum kalmadım.  Handan’ın bu mahrumiyeti tamamen ortadan kaldırdığını söyleyebilirim. Bir süre sonra güldüğü, şaşırdığı yerlere dikkat kesilir oldum. “Beraber” izlemek seyir zevkime renk kattı.

Çay bahçesindeki buluşmamızdan söz etmek istiyorum, hangi çay bahçesi olduğunu bilemeyip cevap beklerken Maral’la karşılaşıp girmiştik içeri. Sanırım bir o zaman ve bir de Şatonun Altında oyunundan sonra birebir muhabbet ettik. Beyza İyitütüncü ile de öyle. Aynı okuldan olup, aynı ilgi alanı dahilinde aynı projede yer almak bana yalnız olmadığımı hissettirdi. Herkes teker teker geldi ve ilk yüz yüze toplantımız başladı. Kimisi gülüşlerden buldu masayı, kimi kazakların renginden. Bazen bir ortamda ne kadar rahat hissedebileceğimi tartıyorum. Açık söylemek gerekirse çok rahattım. Çayın yanında öyle güzel gidiyordu ki sohbetimiz. Nasıl olduğunu anlamadan güneşi batırdık. Vedalaşırken elime bir torba bilgi ve bir torba kuru pasta sıkıştırdılar.

Bahsetmeden geçmek istemediğim bir diğer gün ise müze ve sergi gezip daha sonra Hazzopulo Pasajı’nda kahve içtiğimiz gün. Özellikle de kahve içme keyfini müzeye gitmeyi yeğlediğimiz ana bayılıyorum. Nilüfer, o gün iltifatlar edip yanağımı sıkmıştı. Onun bitmeyen enerjisine bayılıyorum. Kendinden emin oluşu, büyük bir ilham kaynağı yaratıyor. İçiniz sıkıldığında kendinize hatırlatacağınız türden. Enerjisi iyi hissettiren bir diğer kişi ise Eylem… Eylem’in en güzel yeteneği, ifade edeceği her şey için kendine has bir yolu olması. Bu yol, kelebekler yolu. Uçuyor, çok hafif ve dünyada bulabileceğiniz olağanüstü bir güzellikte. Biraz ondan, biraz şundan ama hep peri tozu da ekliyor söylevlerine. O gün ilerleyen saatlerde Mücbir Sebep’e giderken Beyza Doğan’la uzunca bir sohbetimiz geçti. Beyza’yı Esra Hoca’mın dersinde görmüştüm, Heveskarlar sayesinde tanışma imkanımız oldu. Beyza’yla konuşmamızda bazen kendimi tutamayıp hayatımdaki her şeyi, çok hızlı konuşarak anlattığım ana denk gelmişiz. Bu an normalde bana bir şeyler anlatmak yerine sadece insanları yordum diye düşündürür. Bu konuşmanın üzerine Beyza, Mücbir Sebep dosyasında bana aşkı sormuş. Kendi kendime dedim ki, yorulmamış hatta can kulağıyla dinlemiş her ne söylediysem. Mektubunda kardeşimden bahsetmiş, ben bile ne zaman bahsettiğimi hatırlamıyorum. 

Fişekhane’deki diğer buluşmamıza gidiyorum şimdi, “Uyandığımda Sesim Yoktu”. Zeynep Erdoğan’ın ön sırasında oturuyordum ve oyun sonunda fikirlerimi anlattığımda Zeynep’in tepkilerimi fark ettiğini anladım. Artık birbirimizi tanıyorduk, tepkilerimizi anlıyoruz. Zeynep, analiz yönü çok güçlü olduğunu düşündüğüm bir Heveskar arkadaşım. Sonuna kadar katıldığım ama daha önce hiç düşünmediğim fikirler sunuyor her seferinde. Bir de Zeynep Taç’tan bahsetmek istiyorum. Hep çok kibar olduğunu düşündüm. Çok farklı bir meslek yapmasına rağmen gerçekten entelektüel ve yapıcı yorumlarda bulundu hep. Eylem’in kelebekleri gibi. Günlük hayat kaygılarını tam da böyle rahatlatıcı bir mizaca danışmak ister insan. Bu oyunun çıkışında Ebru’yla oyun üzerine konuşma şansımız oldu. Kıkır kıkır güldürdü beni. Ebru’nun derslerinin nasıl olduğunu merak ettim. Çünkü oyunla ilgili farklı bir düşüncesi vardı ve hemen bundan bir anket çıkardı. “Unutmak:Bir Hatırlama Projesi”nde de aynı seanstaydık. Oyun sonunda yolumu bilmeden kendimi sohbete kaptırıp gitmişim, anlamadım. 

Son olarak İmge’yi bıraktım ki onunla da uzunca sohbetlerimin olmasını çok isterdim. Şimdiki, gelecekteki projelerini duymaktan büyük zevk alacağım. Dostluğumuz devam ederken bunların da yaşanacağına eminim. Bu yoğunluğa değecek! 

Heveskar arkadaşlarım, kendimce bir zaman tünelinde sizin hakkınızda aklıma gelenleri çiziktirdim. Olanlar ve olacaklar için tüm kalbimle teşekkür ederim. Gönül bağımızın hep sürmesi dileğiyle…